KRİTİK GÜNLER

SİYASET 01.07.2015 - 17:54, Güncelleme: 30.03.2022 - 17:24
 

KRİTİK GÜNLER

Yazarımız Cemil Antalyalı'dan siyasilere tarihi çağrı, bu yazı çok konuşulur. Seçim analizi başlıklı son yazımda, muhtemel seçim sonuçlarının doğurabileceği riskler konusunda değerlendirmemi sunmuştum. Özetle AK Partinin tek başına iktidarı durumunda ülkeyi bekleyen yönlendirilmiş toplumsal eylemler ile terör eylemlerinin olduğunu, ancak gerek yurt dışı “toplumsal mühendislik uygulamaları” gerekse AK Partinin seçimdeki strateji yanlışının bu günkü sonucu ortaya çıkardığını ifade etmiş ve bugün için ülkeyi bekleyen en önemli tehdidin Suriye kaynaklı olduğunu vurgulayarak, hükümet kurma sürecinin bu anlamda kritik bir anlam taşıdığını yazmıştım. Suriye kaynaklı tehdidin bugünkü boyutunun ne olduğunu anlamak için kısa vadeli olarak 5 yıllık, orta vadeli olarak, 1980lere uzanan tarihi gelişmeleri iyi hatırlamak gerekmektedir. Yoksa sadece kısa bir zaman dilimi ile olaya bakacak olursak; IŞİD ya da diğer söyleyişle DAEŞ diye adlandırılan zalim terör örgütünün bir kısım Suriye halklarına karşı yürüttüğü katliamlar sonrasında canını kurtarmak isteyen on binlerce sivil halkın ülke sınırlarına yönelik zorunlu göçü gibi bir algı ile olaya bakar ve perde arkasında oynanan oyunu görmezden gelebiliriz. Bugün Ortadoğu da belli bir strateji boyutunda şekillendirilen gelişmeleri, 1979 İran devrimi sonrasındaki Irak-İran savaşından başlatarak bu güne, hatta 5 yıl sonrasına kadar uzatmak mümkündür. Bu kapsamda, geçen bu süre zarfında meydana gelen olaylardan İran-Irak savaşı, 1990 birinci körfez harbi ve Kürt otonom bölgesi oluşturulması, 1997 Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması, yakalanıp teslim edilmesi, 28 Şubat süreci Erbakan-Çiller Hükümetinin düşürülmesi, Ecevit’in hastane macerası, Koalisyon hükümeti, 11 Eylül saldırıları, El Kaide ve 2003 ikinci körfez harbi Arap Baharı ve IŞİD’i, nihai kertede oluşturulması istenen koşullar için yazılmış senaryoların ürünü olarak görmek gerekir. Nedir bu strateji ve planlayıcısı kim diye bir soru sorduğumuzda tartışmasız verilecek cevap; tam yüzyıl önce Sykes-Picot Anlaşması ile şekillendirilen bölgeyi, İsrail’in köklü bir şekilde güvenliğini sağlayacak şekilde yeniden dizayn etmek diye özetlemek mümkündür. Planlayıcıları ve icracıları ise ABD, İsrail ve İngiltere’dir. Biraz aklınızın karışır gibi olduğunu hissediyorum, bölgede 35 yılda meydana gelen tüm olayların bir merkezden planlanarak yönetildiğini söylemek, haklı olarak bazı şüpheleri doğurur. Ancak bu sürecin yakın şahidi ve alt kodlarını bilen biri olarak tezimin sonuna kadar arkasında olduğumu ve bu gelecek aşamalarının da hiç de iyi olmayacağını söylemek zorundayım. Geçen bu 35 yıllık süreçte hedef alınan bölgede önce ABD tarafından yaratılan bir canavar algısı oluşturulduğu, sonrasında da kendisinin kurtarıcı gibi ortaya çıkıp canavardan bölgeyi ya da ülkeyi kurtardığı senaryosunu hep gördük. Örnek mi? Irak- İran savaşında; canavar İran- kurtarıcı ABD, Sonrasında Kuveyt işgali; canavar Saddam- kurtarıcı ABD, 28 Şubat süreci; canavar “irtica”- kurtarıcı ABD’nin yurt içi maşaları, İkinci körfez harbi dönemi; canavar El Kaide ve Saddam- kurtarıcı yine ABD, Arap Baharı dönemi; canavarlar diktatör yönetimler- kurtarıcı ABD destekli sosyal medya kullanıcıları, Şimdi ise canavar IŞİD kurtarıcı elbette ABD olacak peki ne zaman ? İsrail’in güvenliğinin temel dayanağı olacak olan denize kıyısı bulunan bağımsız Kürt Devleti için öngörülen topraklar diğer halklardan temizlenip, Barzani’ye teslim edildikten ve Ortadoğu haritası yeniden şekillendirildikten sonra. Bu noktada akla gelen soru IŞİD kim? Nasıl ortaya çıktı? Nasıl yönetiliyor? Lojistiği nasıl sağlanıyor? Bu canavardan bölgeyi kurtaracak olanlar, daha nasıl gelişmeler planlıyorlar? Gibi soruların cevabını bir sonraki yazıya bırakayım. Seçim sonrası oluşan bu tablonun ülkemiz açısından hayırlara vesile olabileceğine inanıyorum. Çünkü özellikle Suriye sınırı boyunca yaşanan gelişmeler sonrasında siyasilerimizin daha milli bir tavra doğru yönelmek zorunda kalacağına, dolayısıyla bugünden başlayan Meclis Başkanı seçimi ve sonrasında ki koalisyon görüşmelerinde mevcut ve MGK nın işaret ettiği risklere dikkat edilerek ülkeyi kaosa sürükleyecek gelişmelere fırsat vermeyeceklerini ümit ediyorum. Bu kapsamda sözü siyasi liderlerimize yönelik olarak şöyle bağlayayım, Lütfen parti menfaatlerini değil milli menfaatleri öncelikle düşünün, senaryosu 40 yıl önce yazılmış ve 35 yıldır devam eden belki bir 5 yıl daha sürecek olan – unutulmasın önümüzdeki yıl ABD de cumhuriyetçiler iktidara gelecek- bu senaryonun maalesef bugüne kadar aciz figuranları olduk. Hayır değiliz diyenlere, yıllarca PKK ile mücadele adına Kürt devletinin temellerini attığımızı, 5 yıl önceki Suriye politikasındaki tuzağı görmeyerek “stratejik derinlik” ten yoksun bir şekilde balıklama daldığımızı, akabinde de Süleyman Şah türbesini sınıra çekmenin bugün çekilen pişmanlığını hatırlatırım. Ayrıca bugün stratejik öngörüsüzlüğün bedeli olarak, maalesef daha ağır faturaları ödeme riski ile karşı karşıya olduğumuzu da söylemek zorundayım. Sonuç olarak, eğer sizler gelinen bu noktada erdemli bir yaklaşım sergileyemez ve ortak akılla milli çözümler üretemezseniz, müteakip seçimde her zaman olduğu gibi halkımız gereğini yapacaktır. cemilantalyali@hotmail.com

Yazarımız Cemil Antalyalı'dan siyasilere tarihi çağrı, bu yazı çok konuşulur.

Seçim analizi başlıklı son yazımda, muhtemel seçim sonuçlarının doğurabileceği riskler konusunda değerlendirmemi sunmuştum.



Özetle AK Partinin tek başına iktidarı durumunda ülkeyi bekleyen yönlendirilmiş toplumsal eylemler ile terör eylemlerinin olduğunu, ancak gerek yurt dışı “toplumsal mühendislik uygulamaları” gerekse AK Partinin seçimdeki strateji yanlışının bu günkü sonucu ortaya çıkardığını ifade etmiş ve bugün için ülkeyi bekleyen en önemli tehdidin Suriye kaynaklı olduğunu vurgulayarak, hükümet kurma sürecinin bu anlamda kritik bir anlam taşıdığını yazmıştım.


Suriye kaynaklı tehdidin bugünkü boyutunun ne olduğunu anlamak için kısa vadeli olarak 5 yıllık, orta vadeli olarak, 1980lere uzanan tarihi gelişmeleri iyi hatırlamak gerekmektedir. Yoksa sadece kısa bir zaman dilimi ile olaya bakacak olursak; IŞİD ya da diğer söyleyişle DAEŞ diye adlandırılan zalim terör örgütünün bir kısım Suriye halklarına karşı yürüttüğü katliamlar sonrasında canını kurtarmak isteyen on binlerce sivil halkın ülke sınırlarına yönelik zorunlu göçü gibi bir algı ile olaya bakar ve perde arkasında oynanan oyunu görmezden gelebiliriz.


Bugün Ortadoğu da belli bir strateji boyutunda şekillendirilen gelişmeleri, 1979 İran devrimi sonrasındaki Irak-İran savaşından başlatarak bu güne, hatta 5 yıl sonrasına kadar uzatmak mümkündür. Bu kapsamda, geçen bu süre zarfında meydana gelen olaylardan İran-Irak savaşı, 1990 birinci körfez harbi ve Kürt otonom bölgesi oluşturulması, 1997 Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması, yakalanıp teslim edilmesi, 28 Şubat süreci Erbakan-Çiller Hükümetinin düşürülmesi, Ecevit’in hastane macerası, Koalisyon hükümeti, 11 Eylül saldırıları, El Kaide ve 2003 ikinci körfez harbi Arap Baharı ve IŞİD’i, nihai kertede oluşturulması istenen koşullar için yazılmış senaryoların ürünü olarak görmek gerekir.


Nedir bu strateji ve planlayıcısı kim diye bir soru sorduğumuzda tartışmasız verilecek cevap; tam yüzyıl önce Sykes-Picot Anlaşması ile şekillendirilen bölgeyi, İsrail’in köklü bir şekilde güvenliğini sağlayacak şekilde yeniden dizayn etmek diye özetlemek mümkündür. Planlayıcıları ve icracıları ise ABD, İsrail ve İngiltere’dir.


Biraz aklınızın karışır gibi olduğunu hissediyorum, bölgede 35 yılda meydana gelen tüm olayların bir merkezden planlanarak yönetildiğini söylemek, haklı olarak bazı şüpheleri doğurur. Ancak bu sürecin yakın şahidi ve alt kodlarını bilen biri olarak tezimin sonuna kadar arkasında olduğumu ve bu gelecek aşamalarının da hiç de iyi olmayacağını söylemek zorundayım. Geçen bu 35 yıllık süreçte hedef alınan bölgede önce ABD tarafından yaratılan bir canavar algısı oluşturulduğu, sonrasında da kendisinin kurtarıcı gibi ortaya çıkıp canavardan bölgeyi ya da ülkeyi kurtardığı senaryosunu hep gördük.


Örnek mi? Irak- İran savaşında; canavar İran- kurtarıcı ABD, Sonrasında Kuveyt işgali; canavar Saddam- kurtarıcı ABD, 28 Şubat süreci; canavar “irtica”- kurtarıcı ABD’nin yurt içi maşaları, İkinci körfez harbi dönemi; canavar El Kaide ve Saddam- kurtarıcı yine ABD, Arap Baharı dönemi; canavarlar diktatör yönetimler- kurtarıcı ABD destekli sosyal medya kullanıcıları, Şimdi ise canavar IŞİD kurtarıcı elbette ABD olacak peki ne zaman ? İsrail’in güvenliğinin temel dayanağı olacak olan denize kıyısı bulunan bağımsız Kürt Devleti için öngörülen topraklar diğer halklardan temizlenip, Barzani’ye teslim edildikten ve Ortadoğu haritası yeniden şekillendirildikten sonra.


Bu noktada akla gelen soru IŞİD kim? Nasıl ortaya çıktı? Nasıl yönetiliyor? Lojistiği nasıl sağlanıyor? Bu canavardan bölgeyi kurtaracak olanlar, daha nasıl gelişmeler planlıyorlar? Gibi soruların cevabını bir sonraki yazıya bırakayım.


Seçim sonrası oluşan bu tablonun ülkemiz açısından hayırlara vesile olabileceğine inanıyorum. Çünkü özellikle Suriye sınırı boyunca yaşanan gelişmeler sonrasında siyasilerimizin daha milli bir tavra doğru yönelmek zorunda kalacağına, dolayısıyla bugünden başlayan Meclis Başkanı seçimi ve sonrasında ki koalisyon görüşmelerinde mevcut ve MGK nın işaret ettiği risklere dikkat edilerek ülkeyi kaosa sürükleyecek gelişmelere fırsat vermeyeceklerini ümit ediyorum.


Bu kapsamda sözü siyasi liderlerimize yönelik olarak şöyle bağlayayım, Lütfen parti menfaatlerini değil milli menfaatleri öncelikle düşünün, senaryosu 40 yıl önce yazılmış ve 35 yıldır devam eden belki bir 5 yıl daha sürecek olan – unutulmasın önümüzdeki yıl ABD de cumhuriyetçiler iktidara gelecek- bu senaryonun maalesef bugüne kadar aciz figuranları olduk. Hayır değiliz diyenlere, yıllarca PKK ile mücadele adına Kürt devletinin temellerini attığımızı, 5 yıl önceki Suriye politikasındaki tuzağı görmeyerek “stratejik derinlik” ten yoksun bir şekilde balıklama daldığımızı, akabinde de Süleyman Şah türbesini sınıra çekmenin bugün çekilen pişmanlığını hatırlatırım. Ayrıca bugün stratejik öngörüsüzlüğün bedeli olarak, maalesef daha ağır faturaları ödeme riski ile karşı karşıya olduğumuzu da söylemek zorundayım. Sonuç olarak, eğer sizler gelinen bu noktada erdemli bir yaklaşım sergileyemez ve ortak akılla milli çözümler üretemezseniz, müteakip seçimde her zaman olduğu gibi halkımız gereğini yapacaktır.

cemilantalyali@hotmail.com

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Reklam kod içeriği yüklenmemiş.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ispartamanset.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.