Yaş almak mutlu eder insanı, oysa yaşlanma üzer.
Yaşlanma ile ilgili ne zaman bir makale okusam, hemen aklıma Aziz Nesin'in "yetmiş yaşım merhaba" dediği yazısı aklıma gelir.
Oğlu Ali Nesin'e yazdığı bir mektubunda "yetmiş yaşına geldiğini, sorunlarının çoğaldığını, yaşamın güçlüklerini" anlatırken, oğul Ali' de mektuba cevaben şunları yazar.
"Sevgili babacığım, yetmiş yaşını kutluyorsun. Yaş yetmiş iş bitmiş dediğin olay burada Amerika'da gayet olağan ve dolu dolu yaşanan bir yaş.
Hatta anlatacağım olayda olduğu gibi özlenen bir yaş bile olabiliyor.
Bizim şehrin (San Francisco) ağır ceza hakimi 90 yaşında ve hala büyük bir arzuyla çalışıyor. İnsanlar onun çalışma azmine ve sağlam mantığına hayranlar. Geçenlerde bir öğlen tatilinde hakim, sandviçini alıp dışarı çıkmış. Arkadaşlarıyla beraber güneşten yararlanıp yürüyorlarmış. Yanlarından bir kaç tane güzel bayan geçerken hanımlara imrenerek ve hafifçe de iç çekerek arkadaşlarına söyle demiş.
'Ah ulan keşke şimdi yetmiş yaşında olsaydım'
İşte böyle babacığım, buralarda insanlar yaşamla ilgilerini ve heveslerini hiç kesmiyorlar".
İhtiyarlık mı yoksa yaşlılık mı ?
Dil, düşüncenin arka plânını yansıtır. Yani kullandığınız dil, sizin hangi dünya görüşüne dâhil olduğunuzu ele verir.
Ya da felsefî arka plânınızı yansıtır.
Her ne kadar günümüzde insanların önemli bir kısmı dilin önemini kavramadığı için rastgele konuşsa da,
Dil, düşüncenizin köklerini ele verir.
Biz, dilimizi ve ahlâkımızı bozmadan önce büyüklerimize “ihtiyar” derdik.
“İhtiyar” kelimesinin lügât anlamı “seçilmiş” demektir.
“seçilmiş ve uzunca bir süre hayatta kalmayı hak etmiş insan olmak” anlamına geliyordu.
İhtiyarlık, güzel âdetlerin ve faydalı bilgilerin yeni nesillere taşınması görevini kapsıyor.
Bu sebeple, toplum geleneğimizde ihtiyarlara büyük bir saygı gösteriliyor, onların hayır duâlarını almak için insanlar özel çaba harcıyorlardı.
Herkes onlara gerekli saygıyı gösteriyor, bir müşkül ile karşılaştığında onlardan akıl alıyordu.
Ortaya çıkan ihtilâflar ihtiyarların hakemliğinde çözülüyor, onların tecrübeleri sayesinde toplumda huzur, saygı ve sevgi hâkim oluyordu.
İhtiyarlarımıza “yaşlı” demeye başladığımız günden bu yana, onlar hakkındaki algılarımız büyük bir değişime uğradı.
Öncelikle onları kendilerinden faydalanılacak tecrübeli insanlar olarak görmekten vazgeçtik.
Hattâ onları geçmişin köhne zihniyetinin taşıyıcıları olarak gördük.
Asırları aşarak gelen saygı, yerini bir çeşit aymazlığa, daha sonra da antipatiye bıraktı.
Oysaki dünyamızda bilge insanlar, yaş almak ile ilgili ne güzel düşünceler üretmişler.
İyi olan beş eski şey vardır hayatımızda;
*Bilge ve yaşlı insanlar.
*Görüşmek için eski arkadaşlar.
*İçilecek eski şaraplar.
*Okunacak eski kitaplar.
Emile A. Faguet:
"Güzel bir yaşlılığın sırrı, yalnızlıkla yapılan onurlu bir anlaşmadan başka bir şey değildir."
Gabriel Garcia Marques:
"Yaşlanmak büyük bir dağa tırmanmak gibidir. Tırmandıkça gücünüz azalır ama bakışlarınız daha özgür, vizyonunuz daha geniş ve dingin olur."
Oliver Wendell Holmes:
"Gençlikte öğreniriz, yaşlılıkta anlarız."
Frederich Nietzsche:
"Yaşlı bir adam, genç bir adamın yaptığını belki yapamaz ama daha iyisini yapar."
Çiçero:
"Konuşmayı öğrenmek iki yıl, susmayı öğrenmek ise altmış yıl alır."
Ernest Hemingway:
"En yaşlı ağaçlar en tatlı meyveyi verir."
Alman atasözü:
"Ailenizde yaşlı bir adam yoksa bir tane edinin."
Sevgiyle ve sağlıkla kalın