İŞTEN AYRILMALAR
Kuşaklar arası çatışmalar işten ayrılmaları tetikliyor. Genç çalışanlar, "ben bu şartlarda çalışamam" diyerek işyerlerini terk ediyor.
Güvenliğe ve istikrara değer verme eğiliminde olan, değişime direnen gelenekçiler ile işyeri esnekliğini, iş-yaşam dengesini önemseyen, eğitim ve gelişim fırsatı isteyen, teknolojiyi içselleştiren, endişelerini, düşündüklerini kolayca dile getiren, yeni bir iş bulmadan mevcut işlerini bırakabilen genç nesiller arasında yaşanan çatışmalardan dolayı işbaşı yapmasının üzerinden bir ay bile geçmeyen genç çalışanlar, "ben bu şartlarda çalışamam" diyerek işyerlerini terk ediyor. Şirketlere sadık olmadıklarından elde tutulmaları zorlaşıyor. Bir amaç duygusuyla ilerlemek, gelişmek istiyorlar. Bu nesiller bir şirketin misyonu, vizyonu ve değerleriyle önceki nesillere göre çok daha fazla ilgileniyorlar.
Şu anda bazı işyerlerinde en az 4 kuşak bulunuyor: B.Bomer, X, Y ve Z (2000-…) Tek bir çatı altında birlikte çalışıyorlar. Çok farklı bakış açıları, deneyimler, değerler ve hedeflere sahip çok kuşaklı bir iş gücünü yönetmek, şirket liderleri, yöneticileri ve İK profesyonelleri için benzersiz bir organizasyonel zorluk teşkil ediyor. Beklentileri karşılamak, yaşı ne olursa olsun klişelerden ve nesillere göre segmentasyondan kaçınarak ekipleri uyumlu hale getirmek güçleşiyor.
Çatışmalar neden yaşanıyor?
Yeni nesillerin iş hayatına katılmasıyla birlikte tıpkı tüketiciler gibi iş gücü istek ve beklentileri de hızla değişiyor. Ve mevcut yapılarımız çoğu zaman çalışanlarımızın değişen ihtiyaçları ile bir çatışma yaratıyor. Peki, çatışmalar nereden kaynaklanıyor?
Yeni bakış açılarına sahip yeni nesiller ve daha deneyimli yaşlılar arasında meydana gelen çatışmaların çoğunun temelde güç veya nüfuzla ilgili olduğu görülüyor. Daha fazla nüfuz isteyen genç bir kişi; yeni fikirlerinin dinlenmesini, fark edilmeyi, yaşlı bir kişi ise; deneyimlerinin tanınmasını ve takdir edilmeyi istiyor. Aslında herkes sesinin duyulmasını ve kendisine saygılı olunmasını bekliyor.
Bebek patlaması kuşağı (1945-1964 arası doğanlar) işin yalnızca ofiste gerçekleştiğine inanma eğilimi gösteriyor. Çünkü profesyonel dünyaya işlerin evde yapılamadığı bir çağda girdiler. Süreç odaklılar ve bir proje üzerinde uzun zaman çalışabiliyorlar.
X Kuşağı (1965-1979 arası doğanlar) çalışanları ise proje odaklı. Bu nedenle sıkı çalışmayı, projelerini verimli veya beklenenden daha erken bitirmek olarak tanımlıyorlar. Onlar için başarı, sağlıklı bir iş-yaşam dengesine ulaşmak demek.
Y kuşağı (1980-1999 arası doğanlar) sıkı çalışmayı, ofiste geçirilen saatler değil, çıktılarının kalitesi olarak anlıyor. Onlar için başarı, yöneticilerden ve iş arkadaşlarından gelen olumlu geribildirim olarak tanımlanıyor. Yapmaları istenen şeyleri neden yaptıklarını bilmek istiyorlar.
Z kuşağı (2000-sonrası) ise; esnek çalışmayı, ofis yerine dışarıda da olabilmeyi, standart ücret yerine verim/prim ilişkilendirmesi değerlendirmesini, risk-yetki-sorumluluk yüklemesini, yönetilmek yerine sonuç hedefli çalışmayı seçmiş durumda..
Aslında doğru değerlendirildiğinde; bu gençlerden daha çok verim alınabilmesi mümkün görünse de, geleneksel aile şirketi anlayışı yetki paylaşımını öngörmediğinden profesyonelleşilemiyor. Gelişme yada değişme de bir o kadar geride kalıyor.. Maalesef.